38,4495$% 0.02
43,6748€% -0.33
51,1428£% -0.2
4.105,10%0,15
3.321,50%0,08
9.432,55%-0,61
38,4495$% 0.02
43,6748€% -0.33
51,1428£% -0.2
4.105,10%0,15
3.321,50%0,08
9.432,55%-0,61
Amerika Birleşik Devletleri ile Çin arasında yıllardır süren ticaret savaşı, son açıklamalarla birlikte yeniden alevlendi. Beyaz Saray’dan yapılan net çıkış, küresel ekonominin geleceğini doğrudan ilgilendiren bu krizin daha da büyüyebileceğine işaret ediyor.
Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, düzenlediği basın toplantısında ABD’nin Çin ile bir ticaret anlaşması yapmak zorunda olmadığını, ancak Çin’in ABD pazarına erişebilmesi için bir anlaşma yapmak zorunda olduğunu söyledi. Bu açıklama, Washington’un ticaret politikalarında “önce Amerika” yaklaşımını daha da keskinleştirdiğini gözler önüne serdi.
Leavitt, konuşmasında ABD’nin tüketim gücünün dünyanın geri kalanından çok daha fazla olduğuna vurgu yaparak, “Çin bizim sahip olduğumuz şeyi istiyor: Amerikan tüketicisi. Yani paramıza ihtiyaçları var. Bizimle anlaşmak zorundalar çünkü alternatifleri sınırlı” dedi.
Bu açıklama, sadece Çin’e değil, aynı zamanda dünya genelindeki ABD dışı üreticilere de açık bir mesaj niteliği taşıyor: “ABD pazarı olmadan büyüme zor.” Washington, kendi ekonomisinin büyüklüğünü ve çekim gücünü, küresel pazarlık masasında bir koz olarak öne çıkarıyor.
Donald Trump’ın yeniden başkan seçilmesinin ardından ticaret politikalarında sertleşme sinyalleri gelmeye başlamıştı. Bu süreçte Çin’e yönelik gümrük tarifelerinin artırılması da gündeme geldi. Özellikle otomotiv, elektronik ve yarı iletken sektörlerinde Çin’e uygulanan vergilerin ciddi oranda yükseltileceği konuşuluyor.
Son olarak ABD’nin Çin’e uyguladığı bazı gümrük tarifelerinin %145’e kadar çıkarıldığı bildirildi. Çin de bu hamleye karşılık olarak ABD ürünlerine %125 oranında ek vergi getirdi. Bu karşılıklı hamleler, iki ülke arasındaki ekonomik gerilimi açıkça ortaya koydu.
Karoline Leavitt’in açıklamalarının bir başka önemli noktası ise, ABD’nin Çin dışında yeni ticaret ortaklarına yöneldiği oldu. “Yakında bazı ülkelerle yeni tarife anlaşmalarımızı açıklayacağız” diyen Leavitt, ABD’nin küresel bir alternatif strateji izlemeye başladığını da duyurdu.
Bu açıklama, Çin ile yaşanan gerilimin kalıcı olabileceğine dair bir işaret olarak yorumlandı. Washington’un yeni pazarlar ve ittifaklarla Çin’e olan ekonomik bağımlılığını azaltmayı hedeflediği anlaşılıyor.
Pekin yönetimi ise ABD’nin bu hamlelerine tepkisiz kalmadı. Çin, ABD’nin getirdiği ek vergilere karşılık olarak 11 Amerikan şirketini kara listeye aldı. Ayrıca Çin Ticaret Bakanlığı, Dünya Ticaret Örgütü’ne resmi bir şikayette bulundu.
Çin hükümeti, vatandaşlarına da ABD’ye seyahat etmemeleri yönünde uyarılarda bulunarak, gerilimin yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda siyasi ve diplomatik bir boyuta ulaştığını ortaya koydu.
ABD ve Çin’in dünya ticaretinin en büyük iki aktörü olması, yaşanan her gerilimin küresel çapta dalgalanmalara neden olmasına yol açıyor. Özellikle Avrupa Birliği ülkeleri ve gelişmekte olan pazarlar, bu iki dev ekonomi arasında sıkışıp kalmış durumda.
Nitekim Japonya’da Nikkei endeksinin %3’lük düşüş yaşaması, yatırımcıların küresel risk algısındaki artışa doğrudan bir örnek teşkil ediyor. Aynı şekilde, birçok Avrupa ülkesinde sanayi üretiminde yavaşlama ve tedarik zincirlerinde aksama yaşandığı bildiriliyor.
Donald Trump, ilk başkanlık döneminde başlattığı “Önce Amerika” politikasını yeniden canlandırmış görünüyor. Trump, Çin ile olan ticaret açığını azaltmak, yerli üretimi teşvik etmek ve dışa bağımlılığı minimuma indirmek istiyor.
Leavitt’in ifadeleri, bu stratejinin yalnızca ekonomik değil aynı zamanda siyasi bir irade olduğunu gösteriyor. Trump yönetimi, Çin’e karşı ekonomik baskı kurarak onu masaya oturtmayı hedefliyor. Ancak Çin’in de kendi ekonomik ve siyasi duruşundan taviz vermemesi, bu sürecin kısa vadede çözüme ulaşmasının zor olduğunu ortaya koyuyor.
ABD’nin Çin dışında birçok ülke ile alternatif ticaret yolları ve anlaşmaları araması, dünya ticaretinde yeni bir dönemin başlangıcı olabilir. Güneydoğu Asya ülkeleri, Hindistan ve Güney Amerika gibi yükselen pazarlar, ABD için yeni ihracat ve ithalat merkezleri haline gelebilir.
Bu gelişme, Çin için önemli bir tehdit oluşturuyor. Çünkü uzun vadede ABD’nin Çin’e olan bağımlılığını azaltması, Çin ekonomisinin büyüme dinamiklerini doğrudan etkileyebilir.
ABD ile Çin arasındaki bu ticaret savaşı, şimdilik yumuşama sinyalleri vermiyor. Aksine taraflar, ellerindeki tüm kozları kullanarak üstünlük kurma yarışına girmiş gibi görünüyor.
Ancak uzmanlara göre, iki tarafın da küresel ekonomik sistemden büyük kazançlar sağladığı göz önüne alındığında, uzun vadede karşılıklı tavizlerle bir anlaşma kaçınılmaz olacak. Özellikle dünya ekonomisinin resesyona girmemesi için bu tarz büyük aktörlerin bir uzlaşma zemini yaratması gerekiyor.